Küreselleşme, Sosyolojik yani toplumsal bir kavram olarak karşımıza çıkar.  İnsanlar yaşam biçimlerini, tüketim alışkanlıklarını ve bütün isteklerini belirli bir topluma ve kültüre olan aidiyetlerinden sıyrılarak tek bir mekan ve kültür haline dönüştüğü olgudur. Yani halk dili ile dünyanın küçük bir köy haline gelmesidir. Küreselleşme kavramını daha iyi anlamak için örnek verecek olursak; özellikle 21. yüzyılda teknolojinin gelişmesi ile dünyanın öteki ucundaki en ufacık bir olayı anında duyabilmekte, sosyal medya aracılığı ile her bir anımızı adeta dünya ile tek tıkla paylaşabilmekteyiz. Batı ülkelerindeki birtakım alışkanlıklar, özel günler, Batı’nın kültürel alışkanlıkları ve tüketim olgularını gerek reklamlar, gerekse sosyal medya araçları ile bütün dünya ülkelerine empoze edilmektedir. Bu da zamanla kendi öz kültürümüzden, tüketim alışkanlıklarımızdan uzaklaşarak tek bir kültüre ait olmaktayız, dolayısı ile küreselleşmekteyiz.

Geleneksel Bayramlar: Küreselleşme Boyutunda Sosyolojik Bakış
Geleneksel Bayramlar: Küreselleşme Boyutunda Sosyolojik Bakış

Geleneksel olarak bayramları küreselleşme boyutunda sosyolojik açıdan ele alırsak birbiriyle bağlantılı olgulardır. Günümüz dünyasında küreselleşmenin baş göstermesi ile kültürel açıdan bayramlarımızı da yok etmektedir. Ülkemizde teknolojik gelişmelerin sınırlı olduğu 1800-1900 yıllarında Ramazan ve Kurban bayramlarını ele alacak olursak; toplumsal dayanışma yüksektir, insan ilişkileri samimidir. Yani toplumdaki insanlar daha duyarlı, birbirlerine bağlı bir özelliği vardır. Birtakım özel günlerde, özellikle bayramlarda her bir bölgenin kendine ait bayram kültürü olmaktaydı. Aileler günler öncesinde çocukları için elbiseler alır, bayram tatlıları yapılır, evler temizlenirdi. Bayram günlerinde küsler barışır, herkes kucaklaşır, yaşlılar ziyaret edilir ve şehirlerde yaşayan aileler köylere gitmekteydiler. Böylelikle bayramlarda çatışmadan uzak, sıcak ve insan ilişkilerinin yüksek olduğu bir toplum yapısı modeli görülmekteydi. 2000’li yıllara, yani 21. yüzyıla sosyolojik açıdan bakacak olursak; teknolojinin hızlı bir şekilde yaygınlaştığını somut bir şekilde görmekteyiz. İnsanlar, iletişim kurmak için komşularına, ailelerine gitmek yerine telefon ile görüşerek veya görüntülü aramalar yaparak özlem giderebilmektedirler. Teknolojinin ve kitle iletişim araçlarının doğurduğu Küreselleşme ile, kendi ulusal kimliğimizden sıyrılarak küresel kültürün etkisi altına girmiş bulunmaktayız. Konuştuğumuz dil bile, kendi öz Türkçemiz değildir. Gündelik yaşamda sohbet ederken cümlelerin arasına rahat bir şekilde Dünya dili olan İngilizceyi bile serpiştirebilmekteyiz. Bayramlar ve kendimize ait kültürel ögeler’ de 19 ve 20. yüzyıllardaki gibi önemini ve değerini kaybetmektedir. Eskiden bayramdan haftalar öncesinde misafirler için hazırlıklar yapılır, bayramlıklar hazırlanırdı, günümüz Türkiyesi’nde ise bayramlar tatil günü haline dönüşmüştür. Anne, baba, akraba ziyaretlerine gitmek yerine tatil köylerine, otellere gitmek tercih edilmektedir.19 ve 20. yüzyıllarda aile büyükleri ve akrabalarımız çok önemsenmekte, saygı duyulmaktaydı; günümüzde ise ne yazık ki toplumsal değerlere, insan ilişkilerine 19 ve20. yüzyıldaki gibi değer verilmemektedir.

Görüldüğü gibi teknolojinin, kitle iletişim araçlarının gelişmesi ile sosyal hayatımızda birçok farklılıklar ortaya çıkmıştır. Küreselleşme, öz kültürümüzü, toplumsal değerlerimizi yıkmakta ve yıkmaya devam etmektedir. Toplumumuzun meşhur sözü ‘’nerede o eski bayramlar’’, her geçen bayramda hiç şüphesiz ki söylenmeye devam edecektir.

Geleneksel Bayramlar: Küreselleşme Boyutunda Sosyolojik Bakış
Geleneksel Bayramlar: Küreselleşme Boyutunda Sosyolojik Bakış

Türkiye’ nin toplum yapısına, sosyolojik açıdan bakacak olursak, günümüz küreselleşme çağında yapılması gereken en önemli şeylerden biri, kendi öz kültürümüzü muhafaza etmektir. Kitle iletişim araçlarının gelişmesi ile, farkında olmadan Batı’ nın birçok unsurunu özelliklerini benimsemekte ve kendi benliğimizde içselleştirmekteyiz. Böylelikle toplumsal değerlerden uzaklaşmakta, kültürel açıdan yozlaşmaktayız. Dolayısıyla bayramlarımız eski önemini kaybetmektedir. Diğer bir husus ise, atalarımızdan bize miras kalan kültürümüzü, geleneklerimizi, bayramlarımızı bizden sonra gelen kuşağa aktarmalı ve önemini aktarmalıyız ve rol model almalarını sağlamalıyız. Kitle iletişim araçlarını ve sosyal meydayı bir zevk aracı olarak kullanmak yerine, önemli bilgiler ve gelişim sağlamak için kullanmalıyız.

Bir toplum, kendi zamanını zevk, sefa ve eğlence ile geçirmek yerine kitaplar okumalı, kendilerini geliştirebileceği işlere odaklanmalılardır. Batı ülkelerinin bize dayattığı sosyal medyadan, eğlenceden, kültüründen uzaklaşmalıyız. Ziya Gökalp’ in de belirttiği gibi; ‘’Batı’ nın ilim ve tekniğini alalım, kültüründen uzaklaşalım’’. Eğer bu zihniyette ve bilinçte olursak, kültürümüzü, gelenek ve göreneklerimizi muhafaza etmiş olacağız. Böylelikle aile yapımız daha sağlam, ulusal kültürümüze hakim, toplumsal açıdan çatışmadan uzak, toplum bilincini benimsemiş bir yapıya dönüşeceğiz. Böylelikte daha sağlıklı bir toplum modeli inşa etmiş olacağız.

Sosyolog Musa Emre ERBİ