Sosyolog Musa Emre Erbi ile 'Aldatma ve Aldatılma' üzerine yapılan röportajın tamamı şöyle;

Sosyoloji nedir, bu bilim hakkında biraz bilgi verir misiniz?

Aslında sosyolojinin tamamen içerisindeyiz ancak çok fazla okuma ve araştırma alışkanlığımız olmadığı için malesef bilmiyoruz. Sosyoloji en genel tanımı ile toplum bilimidir. İnsanların sosyal hayattaki değişim ve dönüşümleri inceleyen bir bilim dalıdır. Bu işi yapanlara ise Sosyolog denir. Sosyoloji, toplumda meydana gelen birtakım sorunları tespit edip çözüm yolu bulmaktadır. Örneğin herhangi bir şehirde boşanma  oranları hızlı bir şekilde arttığını varsayarsak, boşanma oranlarının artmasını ve çözüm önerilerini bulmak Sosyoloji bilimi ve Sosyoloğun en temel görevidir. Tabi ki sosyoloji’nin konusu sadece boşanma değildir. Ekonomik sorunlar, siyasi çalkantılar, mülteciler ve bununla birlikte gerçekleşen toplumsal çatışmalar, intihar, toplumsal bir kurum olan aile ve ailevi problemler, engelli bireyler, işsizlik, boşanma süreçleri gibi daha pekçok konu sosyoloji’nin konularındandır.

Sosyoloji, insanları ve toplumları anlamaktır. İnsanların ekonomik sorunlarını, ailevi problemlerini, köylülerin geçim sıkıntılarını dinlemek ve çözüm bulmak, yaşlıların, engelli bireylerin, farklı cinsel yönelimlerin yaratmış olduğu dışlanmışlıkları anlamak ve sesi olmaktır. Kısacası toplumdaki her türlü insanları dinlemek, özel bireylerin(engelli, yaşlı vb.) sesi olmaktır. Yani kısacası Sosyolog toplumun sesi, kalbidir..

Sosyolog Musa Emre Erbi'den 'Aldatan-Aldatılan' eşlere önemli tavsiye
Sosyolog Musa Emre Erbi'den 'Aldatan-Aldatılan' eşlere önemli tavsiye

Boşanma ve aldatılma sorunlarını Sosyolojik bir unsur olarak nasıl değerlendirebiliriz?

Aldatılma ve boşanma süreçleri toplumun en büyük yaralarından biridir. Bu sorunlar psikolojinin yanı sıra özellikle sosyoloji literatüründe de sıkça yer alan kavramlardır.  Aldatma, aldatılma ve boşanma süreçlerini sosyolojik olarak değerlendirmemizdeki en önemli toplumsal yapı olan sanayi devrimidir. Sanayileşme sürecinden önce toplumun en küçük yapı taşı olan aile kurumunda bir kültür birliği hakimdi, yani her toplumun muhafaza ettiği, kültürünü koruduğu bir atmosfer vardı. Gelenek ve görenekler ön planda, toplumsal bütünleşme güçlü bir yapıdaydı. Bunların dışında kadınlar iş gücünde yer almamaktaydı. Teknolojik unsurları ele alacak olursak geri plandaydı. Dolayısıyla kitle iletişim araçları toplumda çok sınırlı bir yere aitti. Ancak sanayileşme süreciyle birlikte özellikle kadınlar işgücünde aktif bir rol oynadıklarını görmekteyiz. Teknolojinin gelişmesi ve çığır açmasıyla internet ve kitle iletişim araçları yaygınlaşmakta ve yaygınlaşmaya hızlı bir şekilde devam etmektedir. Bu da aslında kültürel açıdan yozlaşmayı da beraberinde getirmektedir. Her ulusun ve toplumun kendine ait olan kültürü, aile birliği, gelenek ve görenekleri asimile edilerek unutulmaya yüz tutmaktadır. Böylelikle  batı kültürünün boyunduruğu altına girerek kimliksiz ve içi boşaltılmış aile kurumları haline dönüştürüldüğünü söylememiz yadsınamaz. Bunun sonucu olarak toplumsal bir problem olarak çiftlerde aldatma problemleri, son aşama olan boşanma yoluna kadar giden süreçleri görmekteyiz.

Aldatma problemlerinin artmasının başlıca sebepleri ve çözüm önerileri nelerdir?

Aldatılma ve boşanma süreçlerinde standart olarak ele alacağımız sebepler yoktur, yani yüzlerce aldatılma ve boşanma nedenleri vardır ancak aldatılma süreçlerinin asıl belirleyici ve dikkat edilmesi gereken en önemli noktalardan birkaçını sıralayabiliriz.

1-)Cinsellik ve Kişisel Bakım

Cinsellik, iki bireyin manevi birlikteliği ile duygusal, bedensel bir sağaltım süreci olarak tanımlayabiliriz. Bunun sonucunda bireyde dopamin ve seratonin hormonları salgılanarak bireye mutluluk vermekte, ayrıca partner ile cinsel beraberlik koşullanarak çiftler arasında manevi bir bağlılık oluşur. Dolayısıyla bir ailede cinsellik hafife alınmayacak kadar önemli bir unsurdur. Cinsellikten geçen yol hiç şüphesiz bireyin öz bakımıdır ve ilişkide kaçınılmaz bir özelliktir. Cinsellik ve öz bakım becerilerinde dikkat edilmesi gerekenleri şu şekilde özetleyebiliriz: Bir kadın bedensel olarak gerekli bakımlarını yapmalı, eşinin veya partnerinin sevdiği kokular sürünmeli, gerektiğinde kuaför bakımını yapmalı ve yerine göre alımlı kıyafetler giymelidir. Aynı şey erkekler için de geçerlidir. Tıraşını olmalı, beden temizliğine özen göstermeli, tertipli ve düzenli olması gerekmektedir. Tabi ki sadece bunlarla sınırlı değildir. Partnerin hoşuna gidecek sözler, farklı değişimler de yapılmalıdır.

Çiftler, özellikle erkeklerde cinsellik sürecinde ve sonrasında hep aynı eylemlerde bulunulan ve monotonlaşan bir birliktelikten sıkıldığı görülmektedir. Bu da, bir süre sonra  farklı arayışlara yani aldatma problemi ve boşanma sürecini beraberinde getirmektedir. O yüzden beraberlik yaşayan çiftler cinsel hayatlarında yeni farklılıklar yakalaması gerekmektedir. Bu farklılıklar örneğin; yeni bir kıyafet, farklı saç tasarımı, bambaşka bir koku, yeni bir ortam, farklı sevgi sözcükleri, yaratıcı davranışlar olarak sıralandırabiliriz.

2-)İletişim ve Ben dili

İlişkilerde cinsel hayatın öneminden sonra partnerimizle iletişim kurma becerisi de çok önemlidir. İlk önce partnerimizin ne istediğini, ilgi ve hobilerini, kişiliğini, neye kızdığını ve neyden hoşnut olduğunu çok iyi bilmemiz gerekmektedir. Sosyolojik olarak bakacağımız zaman kadınlar iletişim becerilerinde çok fazla aktif, konuşkan; erkekler ise daha pasif ve sessiz olan taraftır. Yapılması gereken ilk iş bu ölçüyü korumak olduğunu söyleyebiliriz.

Erkeklerin genellikle en çok şikayet ettiği konu kadınların sürekli konuşmaları ve yeri geldiğinde çokça trip atmalarıdır. Kadınların ise, erkeklerin çok sessiz ve duygusal olarak kendisini ifade ettiğinde dahi ne demek istediğini tam olarak anlayamamasıdır. Erkekler zihinsel olarak daha mantıksal ve uzamsal zekaya, kadınlar ise genellikle duygusal zekaya sahiptirler. O yüzden empati duygumuzu burada gün yüzüne çıkarmak gerekiyor.

Kadınlar bir durumu veya isteği partnerine aktardığında doğrudan değil; mecazi, tripli veya agrasif tavırlarla anlatmaktadır. Ancak karşı partner mantıksal bir yapıda olduğu için sorun tam da burada başlıyor. Çünkü ne dediğini anlamıyor, anlamayınca da iki taraf öfkeleniyor. Erkekler ise bir durumu aktaracağı zaman duygusal ve sevgi gösterileriyle değil de direkt ve doğrudan şekilde, hatta yeri ve zamanı uygun olmayan bir ortamdayken istek, duygu ve düşüncelerini aktarmaktadırlar. Böylelikle bu tarz bir iletişim yapısı çok çabuk ilişkiyi soğutmakta ve bir süre sonra çiftler ya farklı arayışlara geçmekte ya da boşanmanın temelleri yavaş yavaş atılmaktadır. O yüzden partner ile iletişime geçerken daha empatik ve kişiliğine uygun cümleler sarf edilmesi gerekmektedir. Bunun yanı sıra kadınlar iletişim kurarken tavırlı, öfkeli, tripli ve çok süslü cümlelerden kaçınmalı. Mantıksal bir zekaya sahip olan erkeklerin anlayacağı bir şekilde iletişim kurulmalı. Erkekler ise, kadınların duygusal kişilikleri olduğu için mutlaka sevgilerini ihmal etmemeleri, yeri geldiğinde bedensel temaslarda bulunmalı, hoş sözler söyleyerek iletişime geçilmelidir.

Bu aşamada iletişim sürecinde Ben dili çok önemli bir role sahiptir. Çiftler Sen dili yerine Ben dilini kullanmalı. Örneğin partnerimiz bize sürekli agresif ve bağırarak konuşuyorsa Sen dili: ‘’Çok bağırıp konuşuyosun, sus artık! ‘’ demek yerine Ben dili: ‘’Yüksek sesle bağırman ve bu tarz cümleler söylemen beni çok korkutup üzüyor. Lütfen biraz daha sessiz olur musun?’’ dememiz gerekmektedir. Bu tarz cümleler kullanmak ilk seferde zorlu bir süreç olsa da, bir süre sonra dilsel bir alışkanlık haline gelecektir. Ben dili kullanmak öfkenin ve çatışmanın azalmasını sağlayan, ilişkilerin bağını güçlendiren küçük gibi gözüken, fakat güçlü bir yöntemdir.

3-)Kırmızı Alan

İlişkiler için Kırmızı alan da önemli görülen hususlardandır. Bütün bireylerin kişiliği ve doğası birbirinden farklıdır. Her bireyin kendisine ait bir çevresi, ailesi, arkadaşları, kişisel hobisi, hatta yeri geldiğinde sadece kendisini dinleyebileceği, tek başına dizisini veya müziğini dinleyeceği kendimize ait soyut bir alanı vardır. Bu alan hayatımıza aldığımız kişiden önce de vardı, sonrasında da var. O yüzden eşiniz & partneriniz’in alanına ne girmeli, ne de girmesine izin vermelisiniz. İlişki demek, kırmızı alanın dışında ortak bir paydada buluşmaktır. O yüzden kişisel alana müdahalede bulunmamak gerekmektedir. Bununla ilintili olarak aşırı baskıcı ve tıpkı mahkum gibi katı kurallar kunulmamalı. Aşırı katı kurallar ve baskı, ilişkiden uzaklaşmaya sebebiyet vermektedir.

4-)Kıskançlıktan uzak durulmalı

Kıskançlık, ilişkinin olmazsa olmazıdır. Her partner birbirini kıskanmalı fakat bu duygu dengeli bir şekilde olmalı ve hissettirilmeli. Sevgilinizi veya eşinizi aşırı şekilde kıskanmak ve kısıtlamak ilişkide yalanı doğurtmaktadır. Mesela eşinizi kıskandığınız için tek başına veya arkadaşları ile cafeye gitmesine izin vermezseniz, bir süre sonra eşiniz siz olmadan cafeye gitse bile size gitmediğini söylemesi muhtemeldir. Dolayısıyla bu durum ilişkide hem güvensizliği, hem de aşırı katı kurallardan dolayı partnerden daha da çok uzaklaşmaya sebebiyet verecektir. Şunu da belirtmem gerekir ki; bu tarz aşırı kıskançlık duygusu yaşayan bireyler, özellikle Aile Danışmanına giderek bu duygunun aşırılığından kurtulabilirler.