Türk ve Türkiyeli Üzerine Bülent Ecevit ve Bernand Russell'in karşılıklı düşünceleri üzerine bir analiz

 Köşe Yazarı Mehmet Ergün

Mehmet Ergün

Diğer Yazarlar


Türk ve Türkiyeli Üzerine Bülent Ecevit ve Bernand Russell'in karşılıklı düşünceleri üzerine bir analiz


Son aylarda kamuoyuna en çok sunulan milli birliğimizin asli unsuru olan Türk kelimesinin Türkiye'li ile de tanımlaması üzerine yaşanan tartışmalara biraz katkım olsun istedim.  Bu yazımı özellikle 1071 Malazgirt Anadolu'ya giriş ve 30 Ağustos zafer bayramı Türkiye topraklarındaki duruşun yerleşmenin tescili olan tarihlere getirmek istedim ise de biraz yazının tarih olarak sapması oldu .

Bu ülke toprakları üzerinde asırlardır yaşayan değişik halkların; Türk, Çerkez, Kürt, Boşnak, Zaza, Alevi, Zaza, Rum, Ermeni gibi daha birçok halktan kişilerin artık tek kimlik halini alıp ve adına Türk denilen bir Millet topluluğu ve bu milletin yaşadığı bütün coğrafya'ya da Türkiye diyoruz. Bütün bu halkların hakları Anayasal güvence altındadır. Bu 1924 Anayasasın'dan beri de böyledir.
Ancak Ortadoğu gibi siyasi ve dini karmaşaların hat safhada olduğu halkların özgürlüğü gibi kavramların gerek silahlı düzeyde ve gerekse fikirsel boyutta baskın olarak yaşandığı bir coğrafya da üniter devletleri bütün olarak tek bir Millet adı altında tutmak zorlaşmaktadır/zorlaştırılmaktadır.

Bu zorlaşmanın ana dışsal aktörleri yayılmacı politika izleyip Ortadoğu bölgesinde hegemon devlet olarak başat ülke olmak isteyen İSRAİL'in zayıf ve iç kargaşa yaşayan komşu,(Suriye, Filistin, Lübnan)/komşu olmayan(İran, Yemen) ülkelerle savaş halinde Türkiye ve Irak gibi ülkelerin de hala üniter yapılarını koruyabilmelerinden duyduğu ve asıl emellerine engel teşkil edecek ülkesel yapılarından duyduğu rahatsızlıktandır.

İsrail bu yayılmacı arzu mevud dedikleri vaat edilmiş toprakları elde etmek için sadece fiziki savaş koşullarını değil, hedef haline getirdikleri ülkelerin içindeki bizlerin halk, onların ise etnik olarak tanımadıkları siyasi oluşumlara, terör örgütlerine, mezheplere destek vermektedirler.
Bu destek, gizlilik içindeki ajanlara verilen para ve propaganda amaçlı iletişim destekleridir.

İşte bu ve bunun gibi belki daha çok anlatımlarla da desteklenebilecek "Türk" ve "Türkiyeli" kavramları neden bu kadar tartışılır hale geldi sorusuna belki az da olsa açıklık getirmiş olduk. Ancak bakınız bu neden-sonuç ilişkileri bir kitap bile olur. Ben sadece kısaca yazdım.

Türk ve Türkiyeli tanımlamaları görünüşte benzer olsa da tarihsel, siyasal ve ideolojik bağlamda taşıdığı farklılıklarından dolayı ulusal kimlik, yurttaşlık  tanımı, toplumsal kapsayıcılık ve milliyetçilik gibi konular üzerinde derin etkiler yaratmaktadır.

Ben yıllar önce Bernard Russell'in ve  Bülent Ecevit'in yazılarını okuyunca ilk etapta Ecevit'in aṣırma yaptığını düşünsem de aslında bunun aynı düşünce çerçevesinde bir etkilenme olarak kabul ettim. Zaten bu da Ecevit'e haksızlık olurdu.

Şimdi bu iki kavram konusunda benim yıllar önce Bernard Russell'in 1938 basımı İktidar adlı kitabının bir sayfasında anlattığı, 'Bireyin gönülsüz üyesi bulunduğu en önemli örgüt Devlettir.' Bununla birlikte ,milliyet ilkesi, geçerli olduğu andan başlayarak, bireyin bir devletin üyeliğini kendi isteğiyle kabul etmesi -ama kendi isteğine bağlı olmayarak kabul edilmesi- yöntemine yol açmıştır

Bernard Russell bir kişinin tabiyetini kesin olarak değil bir aşama olabileceği ihtimaline göre yazmıştır

O eskiden bir Rus'tu belki
Bir Fransız,Türk ,Prusyalı
Ya da belki ; italyan
Ama öbür uluslardan olmanın 
Bütün ayartıcılığına karşın
Bir İngilizdir şimdi

Bülent Ecevit ve Bernand Russell'in karşılıklı düşünceleri üzerine bir analiz Bülent Ecevit ve Bernand Russell'in karşılıklı düşünceleri üzerine bir analiz

Türkiye'de ise Bernard Russel'in 1938 de yazdığı bir millete tabiyet tasvirine paralel yakınlık olarak 1969 da siyasetci yazar çevirmen Bülent Ecevit'in Anadolu'nun bir uygarlıklar coğrafyası ve bu coğrafya üzerinde yaşayan kadim halkların kaynaşmasını ve TÜRK kelimesini anlattığı herkesin mutlaka bildiği PÜLÜMÜR'ÜN YAŞSIZ KADINI şiiri.